Yılmaz ERDOĞAN - Sevebilme ihtimali (Translate to englsih please)

Thread: Yılmaz ERDOĞAN - Sevebilme ihtimali (Translate to englsih please)

Tags: None
  1. iiii3 said:

    Default Yılmaz ERDOĞAN - Sevebilme ihtimali (Translate to englsih please)

    soğuk ve şehirlerarası
    otobüslerde vazgeçtim
    çocuk olmaktan
    ve beslenme çantamda
    otlu peynir kokusuydu babam.

    Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama
    yeme ihtimalini sevdim.

    İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
    (Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o
    zaman) özlemeye başladım herkesi.. Ve bu hasret öyle
    uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım
    sonra.

    Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı.
    Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı.

    Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
    kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık.
    Ben doktor
    oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla.
    Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu,
    pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir
    Türkçeyle. Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden
    orak çekiç figürleri türetmeyi.

    Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
    Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu
    haber bültenleri.
    Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.
    Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim.
    (Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik
    dikenleri saymazsak.)
    Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu. Ve belli bir
    saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber
    bültenleri. Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim.
    Ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım.
    Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm
    sadece.


    Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama
    sen yoktun. Ben, senin beni sevebilme ihtimalini
    seviyordum, suni teneffüs saatlerinde. Okul servisi
    seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine
    götürüyordu. Ben, senin benimle Tunalı Hilmi
    Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum.

    Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

    Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır
    gevrekliğini.. Sonra otobüs oluyordum,
    kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü..
    Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş
    ovasının yalancı maviliğini. Otobüs oluyordum bir
    süre. Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,
    yanağım otobüs camının garantisinde.
    Otobüs oluyordum.. Bir ülkeden bir iç ülkeye.
    Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum.

    Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın
    listesinin.. Korkuyordum..Sonra iniyordum otobüsten.
    Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün
    en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu
    koşuyordum. Çünkü sonunda annem oluyordum babam
    kokuyordum sonunda.

    Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim,
    çocuk olmaktan.
    Ve beslenme çantamda
    otlu peynir kokusuydu babam.

    Ben seninle birgün Van'daki bir kahvaltı salonunda.
    Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği)
    bir yol üstü lokantasında.
    Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay
    kıvamında bakan Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak
    damında.
    Ben seninle herhangi bir insan elinin terli
    coğrafyasında olma ihtimalini sevdim.

    Ben senin,
    beni sevebilme ihtimalini sevdim !


    http://www.youtube.com/watch?v=_937z...eature=related
     
  2. kibele's Avatar

    kibele said:

    Default

    soğuk ve şehirlerarası- in cold and long distance
    otobüslerde vazgeçtim- buses i gave up
    çocuk olmaktan- being a child
    ve beslenme çantamda- and in my lunch box
    otlu peynir kokusuydu babam.- smell of herby cheese was my father

    Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama- i loved the probability of eating
    yeme ihtimalini sevdim.- boiled lamb in veyselkarani with you one day

    İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında- in the years of primary school which smells eraser and chalk dirt
    (Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o-( in Ankara there lived carbonmonoxide autumns then)
    zaman) özlemeye başladım herkesi.. Ve bu hasret öyle- i started to long for everyone.. and this longing lasted so
    uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım- long that, i started to long for decent longings
    sonra.- then

    Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı.- we had our Kemalettin Tuğcu (novels)
    Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı.- and the opportunity to write on the mist on the window

    Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan- in the brown desks that were shared
    kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık.- with egg-smelling friends, we started to play leftism
    Ben doktor- i was the doctor
    oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla.- you were the nurse and the rest is counterinsurgery
    Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu,- with red paints the letters were writeen in the climate of hope
    pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir- on the ragged walls and with a Turkish just to spite Turkish Language Society
    Türkçeyle. Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden- We learnt to make hammer and sickle figures out of the letter 'Ş' from our older brothers
    orak çekiç figürleri türetmeyi.

    Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.- it was raining carbonmomoxide over Ankara quietly
    Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu- and the news reports were sugesting to
    haber bültenleri.- make love indoors
    Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.- yet, i have never made love in Ankara
    Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim.- I had no affairs that were discussed in the discipline comittee
    (Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik
    dikenleri saymazsak.)- (if we don't count the platonic thorns that pricked to our butt in the picnics that we went together)
    Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu. Ve belli bir- it was raining bullets in Ankara quietly. and
    saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber- the news bulletin was suggesting not to go out after a certain hour
    bültenleri. Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim.- yet, i had no bullet wounds
    Ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım.- and in no court document was my name
    Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm- in the middle of conflicts i was a pretty child face
    sadece.- all in all


    Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama- i was collecting poems for you in my science notebook but
    sen yoktun. Ben, senin beni sevebilme ihtimalini- you were not around. I, loved the probability of your loving me
    seviyordum, suni teneffüs saatlerinde. Okul servisi- in the artificial respiration hours
    seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine- the school bus was taking you to a timeless mass housing grayness mercilesly
    götürüyordu. Ben, senin benimle Tunalı Hilmi- i
    Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum.- loved the probability of your coming with me to the Tunalı Hilmi Avenue

    Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.- i loved the probability of your loving me

    Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır-the heat of summer was pulling the brittleness of my skin which is ready to crack
    gevrekliğini.. Sonra otobüs oluyordum,- then i was being a bus,
    kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü..- the aidless deported of craked broken roads
    Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş- whereever i look i thought it was sea
    ovasının yalancı maviliğini. Otobüs oluyordum bir- for the fake blue of the Muş Land. I was being the bus for a while
    süre. Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,- I was racing with the black train that were passing by
    yanağım otobüs camının garantisinde.- with my cheek under the assurance of the window of the bus
    Otobüs oluyordum.. Bir ülkeden bir iç ülkeye.- I was being the bus. From a country to an inner country.
    Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum.- I was growing up while I was getting closer to my childhood

    Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın- I was putting the voice of Zap Water at the top of my favourite song lists
    listesinin.. Korkuyordum..Sonra iniyordum otobüsten. I was scared. Then I was getting off the bus
    Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün- The way from the arcade to our home, i was running through the longest way of my life, the shortest way of my life
    en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu- the childest way, the oldest way of my life
    koşuyordum. Çünkü sonunda annem oluyordum babam- Because in the end I was becaming my mom
    kokuyordum sonunda.- I smelt my father in the end

    Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim,- I gave up being a kid
    çocuk olmaktan.- in the cold and long distance buses
    Ve beslenme çantamda- and in my lunch box
    otlu peynir kokusuydu babam.- the smell of herby cheese was my father

    Ben seninle birgün Van'daki bir kahvaltı salonunda.- I loved the possibility of being with you in a breakfast cafe in Van
    Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği)- at a drive through restaurant (only the ones who had to know knows)
    bir yol üstü lokantasında.
    Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay- at any clay housetop of Doğubeyazıt
    kıvamında bakan Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak- that was looking at the Mount Ağrı in the taste of a mystical and strong tea consistency
    damında.
    Ben seninle herhangi bir insan elinin terli- at the sweaty geography of any human hand
    coğrafyasında olma ihtimalini sevdim.

    Ben senin,- İ loved
    beni sevebilme ihtimalini sevdim !- the possibility of your loving me


    http://www.youtube.com/watch?v=_937z...eature=related
    Endless Climb
    I am blind
    Why can't I hear?
    Color blind
    Speaking a phrase
    Instantly grown
    I am blind
    Waiting in line
     
  3. arif_mersin's Avatar

    arif_mersin said:

    Default

    wallahi helal olsun su bozuk yazıyıda çevirmişsiniz yaa sasırdım
    even though our friendship is hidden in the distant kilometres, we're friends as long as we share the same sky